İslam Ansiklopedisi - Namaz ve Biz - tasavvuf 139
   
Menü
  Ana Sayfa
  İletişim
  Yorum Ve Görüşleriniz
  Burdayiz
  Bize Destek Olun
  DOSTLARIMIZ
  Anket
  Ahir Zaman
  Al-i İmran Suresi
  Allah'tan Korkmak
  Allah'ın 99 İsmi
  A'raf Suresi
  Ashab-i Kehf
  Bakara Suresi
  BAS ÖRTÜSÜ
  Bediuzzaman Said Nursi
  Berat Kandili
  Büyük Günahlar
  Cennet Ve Cehennem
  Cinler
  Dinimiz
  Din Eğitiminde İnsanın Merkezileşmesi
  Din Ve İnsan
  El Zinasi
  Esmâül Hüsnâ
  Evreni Allah Yarattı
  Evrenin Ölümünün Ardından
  Esmaül Hüsnanin Önemi
  Esma-i Hüsnâ'dan Esintiler
  Esnaül Hüsna Faziletleri - Faydalari
  Esmaül Hüsna (Geniş Anlamlı)
  Esmaül Hüsna Zikirleri
  Filistine Destek İHH
  Filistine Destek K.Y.M
  Kiyamete Dogru
  Günün Konusu
  Site Haritasi
  Soru Cevap
  Şiirler
  Risale-i Nur
  Resim Galerisi
  İlahi Oku
  Peygamberlerimiz
  Gusül Ve Abdest
  Islamda Kadın ve Erkek
  Mezhebler
  Mucizeler
  ViDEOLAR
  SiiR
  Namaz Hakkında
  Namazın Edebi
  Namaz Vakitleri
  Namaz ve Sağlık
  Namazlar ve Niyet
  54 FARZ
  Zina Ve Çeşitleri
  Zinanin Kötülüğü
  Zina Ve Dünyevi Azabi
  Zinanin Uhrevi Azabi
  Göz Zinasi
  Göz Zinasi 2
  Gıybet
  Zulüm
  Kibir
  Kızmak
  Şehvet
  Haram ve Şüpheli Yemek
  Kur'an Ve Önemi
  Yunus Suresi
  Fil Suresi
  Kureyş Suresi
  Kuranin Önemi
  Kur'anin İnişi
  İnsan
  İbadetin Önemi
  Nefis
  Ölüm
  Oruç Ve Çeşitleri
  Oruçlarda Niyetin Vakti
  Orucu Bozan Şeyler
  Farz Oruçlar
  Oruç Çeşitleri
  Mübarek Aylar,Günler ve Geceler
  Kadir Gecesi
  Recep Ayı
  Regaib Gecesi
  Miraç Kandili
  Şaban Ayı
  Ramazan Ayı
  Şevval Ayı
  Kurban ve Kurban Bayrami
  Muharrem Ayı ve Aşure Günü
  Kutlu Doğum ve Mevlid Kandili
  Kıyamet
  Kıyamet Günü 1
  Kıyamet Günü 2
  Kıyamet Günü 3
  Hz. Mehdi
  İlahiler
  Karışık İlahi
 
  Esmaül Hüsna Esintisi Dergisi
  Ilk Müslümanlar
  Islam Tarihimiz
  Resimli Namaz Anlatimi
  Islam Alimleri
  Kabe
  Nasihatlar
  HlCRET
  Kuran Ögreniyorum
  DuaIar
  Ahlak Bilgileri
  Besmele Kampanyasi
  Tevhidisohbet
  Sahabaler
  Hadisler
  Osmanli Padisahlari
  Türkiye il ve ilçeler
  İl İl Namaz Vakitleri
  il il imsakiye - İftar Vakitleri
  Güzel Sözler
  Dursun Ali Erzincanlı
  Şifali Bitkiler
  ilmihal
  Unutulan Sünnetler
  İslami Resimler
  Salavat
  Bilim
  Ramazana Özel
  Kuran-ı Kerim Türkçe Meali
 
  Bediüzzaman Said Nursi Hayati
  Sözler
  Mektubat
  Lemalar
  Şualar
  Hür Adam Bediuzzaman Said Nursi - Fragman
 
  Atatürk
  Ödevler
 
  Teknoloji
 
  Google
  Faydalı Siteler
 
  Facebook
  Reklam

 



"O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şanını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Haşr-24)"

 
ALLAH
(Uluhiyete mahsus sıfatların hepsini kendinde toplayan İsm-i Azam)

RAHMÂN
(Bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve merhameti tercih eden)

RAHÎM
(Çok merhamet eden, nimet veren)

MELİK
(Bütün kainatın tek sahibi ve mutlak hükümdarı)

KUDDÛS
(Hatadan, gafletten ve her eksiklikten münezzeh)

SELÂM
(Esenlik veren, kullarını selamete çıkaran)

MÜ'MİN
(Gönüllere iman ışığını veren, vaadine güvenilen)

MÜHEYMİN
(Kainatın bütün işlerini gözetip yöneten)

AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)

CEBBÂR
(İradesini her durumda yürüten, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan)

MÜTEKEBBİR
(Her şeyde büyüklüğünü gösteren)

HÂLIK
(Büyün mevcudatı takdirine uygun şekilde yaratan)

BÂRİ'
(Bir model olmaksızın canlıları yaratan)

MUSAVVİR
(Her şeye şekil ve özellik veren)

GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahları bağışlayan)

KAHHÂR
(Her şeye her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim)

VEHHÂB
(Karşılık beklemeden bol bol veren)

REZZÂK
(Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren)

FETTÂH
(Zorlukları kolaylaştıran ve iyilik kapılarını açan)

ALÎM
(Herşeyi çok iyi bilen)

KÂBID
(Rızkı tutan, canlıların ruhunu alan)

BÂSIT
(Rızkı genişleten, ruhları bedenlerine yayan)

HÂFID
(Alçaltan, zillete düşüren)

RÂFİ'
(Yukarı kaldıran, yükselten)

MUİZ
(Yücelten, izzet ve şeref veren)

MÜZİL
(Alçaltan, zillet veren)

SEMİ'
(Her şeyi işiten)

BASÎR
(Her şeyi gören)

HAKEM
(Son hükmü veren)

ADL
(Mutlak adalet sahibi, çok adaletli)

LATÎF
(Yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip, sezilmez yollarla karşılayan)

HABÎR
(Her şeyin iç yüzünden haberdar olan)

HALÎM
(Acele ile ve kızgınlıkla muamele etmeyen)

AZÎM
(Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu)

GAFÛR
(Bütün günahları bağışlayan)

ŞEKÛR
(Az iyiliğe çok mükafat veren)

ALÎ
(İzzet, şeref ve hükümranlik bakımından en yüce, aşkın)

KEBÎR
(Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu)

HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)

MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)

HASÎB
(Kullarının her yaptığını bilen, onları hesaba çeken)

CELÎL
(Azamet sahibi)

KERÎM
(Lütuf ve keremi çok bol ve çok geniş)

RAKÎB
(Büyün varlığı gözetleyip, kontrol eden)

MÜCÎB
(Dualara karşılık veren)

VÂSİ'
(İlmi ve merhameti herşeyi kuşatan)

HAKÎM
(Bütün emirleri ve işleri hikmetli olan)

VEDÛD
(Kullarını çok seven, sevilmeye gerçekten layık olan)

MECÎD

Türkiye'nin En Büyük
İslam Ansiklopedisi
Olma Yolunda Hızla Gelişen Bir Sitedir.
İslam Ansiklopedisi 2008 - 2021 ©
BERZAH ALEMİ VE KABİR AZABI Yazan Muhammed Ali ES-SABÛNÎ
İnsan, vefatından ve dar-i fenadan dar-i bekaya irtihalinden sonrayeni bir hayata, yeni bir aleme geçer ki buna “Berzah Alemi” denir. Berzah, dünya alemi ile ahiret aleminin arasındaki alemdir. Berzah; engel, perde, duvar manalarına gelir. Bu aleme berzah denmesi de iki hayatı, “dünya hayatı” ile “ahiret hayatı”nı birbirinden ayırması sebebiyledir. Şu ayet-i kerime buna işaret etmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında; ‘Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder, ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.’ Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”(Mü’minûn, 99,100)

Yani önünde dünyaya dönüşünü engelleyen kıyamete kadar devam edecek bir perde, bir engel vardır. Bu engel de Haşir Günü’ne kadar kalacağı yer olan “kabir”dir.

Mücahid der ki: “Berzah, dünya ile ahiret arasında Kıyamet Günü’ne kadar devam edecek bir perdedir ki o da kabirdir.”

ÖLÜM TAMAMEN BİR YOK OLUŞ MUDUR?!

Bazı gafillerin tasavvur ettikleri gibi ölüm tamamen bir son buluş bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan başka bir hayata geçiştir. Tıpkı çocuğun hayatını devam ettirmekte olduğu ana karnından, onun üstünde bir alem olan dünya hayatına geçişi gibi –ki bu iki alemin her biri de diğerine nazaran çok büyük farklılıklar arz eder-. Çocuğun durumunu düşündüğümüz zaman; o, anasının karnında, o daracık kutuda yiyor, içiyor ve teneffüs ediyordu, iki hayatını karşılaştırdığımızda ikisi arasında çok büyük farklılıklar olduğunu görürüz. O, daracık bir yerde idi, oradan çok daha geniş ve büyük bir aleme intikal etti. Aynı şekilde Berzah alemi de dünya aleminden farklıdır.

Kitap ve sünnette insanın kabir hayatını isbat eden nasslar varid olmuştur ki bunlar kat’i olan haberlerdir. Bütün bu nasslar meyyitin kabirde karşılaşacağı mükafat veya azaba işaret etmektedir ki onlarla kabir denilen o çukurda karşılaşacaktır. Kabir (Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.) bunu Sâdiku’l-masdûk aleyhi efdalüssalatü ve’t-teslim efendimiz haber vermektedir.[1]



KABİR AZABINA DAİR KUR’ÂNÎ NASLAR

İki meleğin sual sormasına ilişkin Kur’ânî naslar arasında şunları zikredebiliriz:

Birinci olarak; Buhari’nin tahric ettiği bir hadis-i şerifte Berâ bin Âzib (R.A.) Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor: “Müslüman kabirde suale çekildiği zaman Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şehadet eder. Bu Allah’ın şu kavl-i şerifinde ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar.”(İbrahim,27)

Bu, ölen kişinin kabirde sorguya çekileceğine dair Kur’ân'dan sarih ve apaçık bir nastır. Ayet-i kerimede geçen sağlam bir söz ifadesinin açıklama ve izahını Hz. Peygamber kelime-i şehadeti kabirde söylemek olarak yapmıştır.

İkinci olarak; Cenab-ı Hakk’ın Firavun’un kavminden bahsettiği şu kavl-i şerifidir: “Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir).”(Gafir (Mümin)45,46) Yani onlar sabah ve akşam kabirlerinde azaba uğrarlar. Burada “nar”dan maksad kabir ateşidir, cehennem ateşi değil. İkinci ayette gelen şu ifade bunun delilidir: “Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir)” buradan anlaşılıyor ki kıyamet henüz kopmamıştır. (Bu durumda) nasıl Cenab-ı Hakk onların ateşe atılmalarını ve onlara azab edildiğini haber verir? Hiç şüphesiz kesinlikle burada bahsedilen kabir azabıdır cehennem azabı değil, bu ateş ahretteki ateşten önceki bir ateştir.

Hafız İbn Kesir diyor ki: “Bu ayet-i Kerime ehl-i sünnetin kabirde berzah azabının olacağına dair delil olarak kabul ettiği en önemli dayanaklardan biridir.” Bu ayetteki ifadeden dünya var olduğu sürece sabah ve akşam bu azabın devam edeceği anlaşılmaktadır.[2]

Üçüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın Nuh Aleyhisselamın kavminden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.”(Nuh,25)

Burada ateşten kasıt kabir ateşi ve berzah azabıdır, cehennem ateşi değildir, çünkü, “fâ” ile atfedilmiştir. “Fâ” atıf harfi, Arap dilinde takiple beraber tertip ifade eder. Ayette yanmaları, boğulmalarından sonra zikredilmiştir. Yani azgınlıkları ve şeni cürümleri sebebiyle malum tufan ile gark edildiler(boğuldular), hemen ardından da büyük ve korkunç bir ateşe sokuldular ki o da kabir ateşidir.

Dördüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın kafirler ve facirlerden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “(Ahirette ki) en büyük azaptan önce, onlara mutlaka (dünyada) en yakın azaptan tattıracağız; olur ki dönerler.”(Secde,21)

Burada yakın azaptan kasıt kabir azabıdır, çünkü; ahiret azabı henüz gelmemiştir ancak kıyamet günü gelecektir.



RUHUNUN ALINMASI ESNASINDA KAFİRİN AZAP ÇEKMESİ

Beşincisi; Ölüm anında sekerat-ı mevt haline işaret eden –ki bu da Kur’an’ın haber verdiği gaybi hakikatlerdendir- kafirlerin uğradığı şiddet, bela, darb ve musibettir ki bu, onların habis ruhlarının bedenlerinden çıkması için yüzlerine ve sırtlarına uygulanan bir azaptır. Şu ayet bunu ifade eder: “Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve ‘Tadın yakıcı cehennem azabını’ (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin! İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.”(Enfal;50,51)

Yani “ey dinleyen kişi, o şaki ve mücrimlerin halini azap melekleri onların habis ruhlarını bedenlerinden çıkarırken ve demir değneklerle yüzlerine ve sırtlarına vururken keşke bir görseydin.” demektir.

Burada azabın şiddetini ve korkunçluğunu ifade etmek için “lev”in cevabı hazf edilmiştir. Yani çok büyük, korkunç, iğrenç bir şey görmüş olurdun, şiddeti ve korkunçluğu anlatılamayacak derecededir demektir. Her ne kadar azap meleklerini kafirlerin ruhlarını kabzederken veya onlara demir değneklerle vururken görmemiş olsak da, olduğundan şüphe duymuyoruz, çünkü bu konuda Allah’ın, en ufak bir şüphe kabul etmeyen kati bir haberi varittir. Allah-u Teala bu hususları, bize sınamak ve imtihan etmek için bize göstermemektedir ki müminlerin tasdiki ortaya çıksın. Zira müminler gayba inanan insanlardır, sadık müslümanın ilk vasfı gaybe iman etmesidir. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: “O kitap (Kur'an); O’nda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”(Bakara; 2,3)

Altıncısı; Cenab-ı Hakk En’am Suresi’nde de kâfirlerin ruhlarının sökülüp alınması esnasında korku içerisinde olduklarını haber vermektedir. Şöyle ki, azap melekleri gelir, yakıcı değneklerle ona vururlar ve alay ve istihza ederek derler ki: “Gücün yetiyorsa kendini bu azaptan kurtar bakalım hadi! Bu gün, daha önce alay ettiğin ve yalanladığın azabı tadıyorsun!” Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: “O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: ‘Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!’ derken onların halini bir görsen!”(En’am; 93)

Yedincisi; Allahü Teala azap meleklerine yemin etmektedir ki o melekler kâfir ve facirlerin ruhlarını şiddetle ve çok sertçe, adeta zorla söküp alarak kabzetmektedirler. Çokça dişleri olan demir taraklar, ıslanıp dolaşmış yüne sokulup ta çekilince nasıl yırtılıp parçalara ayrılırsa, kafirlerin ruhları da adeta bir iğnenin deliğinden çıkarılıyormuşçasına son derece şiddet ve sertlik içerisinde alınır.

Allah Teala rahmet meleklerine de yemin etmiştir ki onlar da müminin ruhunu gayet kibarca kabzetmektedirler. Müminin ruhunu adeta tereyağından kıl çeker gibi kolayca alıvermektedirler. Buna şu ayet-i kerime işaret etmektedir: “Söküp çıkaranlara andolsun; yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, derken iş düzenleyenlere .” (Nâziât;1,5)

Müfessirler diyorlar ki: “Bu, Cenab-ı Hakk’ın meleklere yaptığı bir kasemdir; hem azap meleklerine hem de rahmet meleklerine. Azap melekleri ki, kafirlerin ruhlarını çok sert ve kaba bir şekilde kabzederler; rahmet melekleri ki, müminlerin ruhlarını çok yumuşak ve kibar bir şekilde hafifçe alırlar.”

Bunlar gaybi hakikatlerdir, en ufak bir şüphe duymaksızın inanmak gerekir, zira Allah Teala’nın kat’i olarak haber verdiği hususlardır.

   
Senden Önce 41 ziyaretçi (232 klik) Kişi Buradaydi.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol