Nikâh bir akit, sözleşme ve anlaşmadır. Bunun için bazı şartları vardır. Bu şartlardan birisi yerine getirilmezse nikâh sahih olmaz.
1. Evlenecek kişilerin veya vekâletlerini verdikleri şahısların hazır bulunması.
2. Tarafların irade beyanı. Evlilik akdini kabul ettiklerine dair eşlerin “kabul ettim” şeklinde ifade etmeleri.
3. Kızın velisinin izninin olması. Bu hüküm Hanefi mezhebi hariç diğer mezheplere göredir.
4. Şahitlerin hazır olması. Bu şahitler, ergenlik çağına ermiş, aklı başında iki erkek veya bir erkekle iki kadın olmalıdır.
Nikâh, talâk diğer bir ifade ile evlilik ve boşanma dinî bir müessesedir; aynı zamanda ibadetler içinde değerlendirilir. Çünkü kaynağı Kur'ân ve hadistir. Bu hususta yüzlerce âyet-i kerime, binlerce hadis-i şerif vardır. Bu âyetler hem evlilik müessesesinin sınırlarını çizer, hem de sorumluluk ve mükellefiyetleri belirler. Bazı âyetlerde mesele bütün ayrıntılarıyla verilir. Hadisler ise evlilik ve aile müessesesinin bütün ayrıntılarını belirler, anlatır ve öğretir.
Aynı şekilde İslâm hukuku kitaplarında nikâh ve talak bölümü ap ayrı bir bölüm teşkil eder. Meselâ kaynak olarak verdiğimiz, Türkçede de kapsamlı bir eser Ömer Nasuhi Bilmen'in 8 ciltlik Hukuk-u İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu'nun bir cildi bu meseleye ayrılmıştır.
Konunun anlaşılmasına yardımcı olması ve bir örnek teşkil etmesi açısından bazı âyetlerin meallerini okuyalım:
"İçinizden bekâr olanları ve köle ve cariyelerinizden dindar olanlarını evlendirin. Onlar fakir iseler, Allah onları lûtfuyla zenginleştirir. Allah'ın lütfü geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.
"Evlenmeye imkân bulamayanlar da, Allah onları lûtfuyla zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar." (Nur Sûresi 32 ve 33.)
"Size şu kadınları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emzirmiş olan süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, aranızdan zifaf geçmiş olan kadınlarınızdan doğan üvey kızlarınız. Eğer zifaf geçmemişse onların kızlarını nikâhlamakta size günah yoktur. Öz oğullarınızın hanımlarını nikahlamanız ve iki kız kardeşi birden nikâhınız altına almanız da size haram kılındı. Ancak geçmiş olan müstesnadır. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (Nisa Sûresi 23.)
Nikâhın kendine göre şartları vardır. Bu da yukarıda izah edildi. Cumhuriyet devrine kadar "dini nikâh, resmi nikâh" diye bir ifade mevcut değildi. İslâm hukuku yürürlükten kaldırılıp yerine Batıdan adapte edilen "medenî" hukuk devreye girince ve nikâh akit işlemleri belediyelere verilince bu çeşit sorular gündeme geldi. Oysa Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi semavi kaynaklı dinlerde önceden olduğu gibi şimdi de nikâh merasimleri sinagog ve kiliselerde yapılır. Esasen İslâmda da böyledir.
Peygamberimizin (a.s.m.) "Nikâhı duyurun ve onu camilerde yapın" mealindeki hadis-i şerif bu prensibi hatırlatmaktadır. Bu işlem camilerden alınıp belediye nikâh salonlarına taşınınca, nikâhın "dinî" bir mahiyet taşıyıp taşımadığı akıllara gelmeye başladı.
Nikâh, evlilik bazı şartlar taşıdığından dolayı bu meseleyi bir bütün olarak âlimler ve din görevlileri bilmektedir. Ve öteden beri nikâh akdini âlimler ve imamlar yapmaktadır. Bunun için nikâhın halk dilindeki adı "imam nikâhı" şeklinde söylenir olmuştur.
Aslında bu işlem imamlık, hocalık işi değildir. Her Müslüman nasıl ibadetlerini önceden öğrenerek yapıyorsa, nikâhı ve nikâhın şartlarını ve sorumluluklarını araştırıp öğrendikten sonra bu hazırlığa girecek, şahitler huzurunda taraflar birbirlerini karı-koca kabul ederek nikâhlarını kıyacaklardır. Yani cemaatle namazda olduğu gibi, nikâhta mutlaka imam bulunacak diye bir şart yoktur. Şartları bellidir ve ona göre akit yapılır.
Sadece resmî nikâh yeterli midir?
"Sadece resmî nikâhı olanlar Allah katında evli sayılır mı?"
Bir önceki sualde de temas ettiğimiz gibi, nikâh dinî bir müessesedir ve belli şartları vardır. Aynı şart ve esaslar resmî nikâhta, yani belediye memuru tarafından kıyılan nikâhta mevcutsa nikâh nikâhtır. Ancak şart ve esaslara dikkat edilmiyor, hattâ kaale alınmıyorsa mesele değişir, nikâha gölge düşebilir. Şöyle ki:
Resmî nikâhta evlenecek kişiler evlendiklerine dair ifadelerini açıkça belirtiyorlar. Ancak bu ifadelerin kesinlik bildirmesi gerekir. Başka türlü bir yoruma müsait olmamalıdır.
Bir diğer önemli nokta, şahitlerin Müslüman olması ve iki şahitten birisinin erkek olmasıdır. Oysa laik düzende şahidin T.C. vatandaşı olması kâfi geliyor.
Evlenecek taraflar süt kardeşi olmamalıdır. Oysa resmî nikâhta bu husus araştırılmadığı gibi, memur tarafından da sorulmuyor.
Müslüman bir hanım gayr-ı müslim bir erkekle evlenemez. Halbuki yürürlükte olan mevzuatta bu meseleye dikkat edilmiyor, memur sormaya gerek duymadan nikâhı kıyıyor.
Bu mahzurlar söz konusu değilse, sadece resmî nikâhla da helâllik mümkün olur. Zaten nikâhın rüknü: iki şahit huzurunda tarafların birbirlerini karı-koca olarak kabul etmeleridir.
Ancak bütün bunlarla birlikte İslâmî ölçüler çerçevesinde nikâh akdini ihmal etmemeli, yaptırmalıdır.
Şahitler huzurunda dini nikah yapmak caizdir. Ancak resmi nikah olmadan dini nikah yapılmasını uygun görmüyoruz. Özellikle kadının dini ve dünyevi hukukunun korunması açısından dini nikahın yanında resmi nikahın da yapılmasını gerekli buluyoruz.
Nitekim Osmanlı Aile Hukuku kararnamesinde de mahalle kadısına kayıt yaptırılmayan nikahların geçersiz sayılacağı ifade edilmiş ve resmi nikah üzerinde ısrarla durulmuştur.
Yalnız kalınca günah işlemiş olmamak için dini nikahı tercih ediyorlar. Halbuki daha sonra telafisi çok zor durumlarda kalabiliyorlar.
Bir kadın ve erkek aileden haberli veya habersiz şahitler huzurunda nikahlansalar karı koca sayılacaklarından erkek boşamadan kadın başkasıyla evlenemez. Bu açıdan çok tehlikelidir. Nitekim bize bu konuda onlarca soru geliyor. "Ben bir erkekle dini nikah kıydırmıştım. O beni boşamıyor ne yapayım" " Ben dini nikahtan boşanmadan başkasıyla evlendim. Zina sayılır mı" gibi tüyler ürperten pek çok problemle karşılaşıyoruz. Bu açıdan her ne kadar gizli olarak şahitler huzurunda nikahlanmak caiz ise de sonunda telafisi imkansız olaylar olabiliyor. Bu nedenle resmi nikah olmadan dini nikah yapılmasını asla doğru bulmuyoruz.
Velinin izni olmadan nikah yapmak caiz mi?
İslâm hukukuna göre nikâhın sahih olması için bazı şartlar vardır. Bu şartlardan birisi de evlenecek olan kadının velisi durumunda olan kişinin izninin ve rızasının alınmasıdır. Bu mesele Hanefî mezhebi dışında kalan üç mezhebe göredir. Velinin izni, Mâlikî ve Şafiî mezhebine göre nikâhın bir rüknü, Hanbelî mezhebine göre ise şartıdır. Her üç mezhebe göre kadının velisinin izni alınmadıkça yapılan nikâh sahih olmaz, bâtıldır.
Hanefî mezhebine göre ise henüz bulûğ çağına ermemiş kız çocuklarının, kendini idare edemeyecek durumda aklen noksan olanların ve bunakların velilerinin izni olmadan nikâhları caiz olmaz. Bunların dışında kalan kadınlar, velilerinin izni olmadan da evlenip nikâh akdedebilirler. Çünkü nikâhta kadının ifadesi muteberdir.
Bu fıkhî bir hüküm olmakla beraber, gerek İslâmî bir âdet, gerekse ailevi bir âdâb olarak velinin izin ve rızasının alınması en doğru olanı ve isabetlisidir. Zaten bazı istisnalar dışında kızın evliliğinde velisinin iznine müracaat edilmekte, önce o muhatap alınmaktadır. Daha sonra kızın rızası da alınırsa nikâh akdine başlanmaktadır.
Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre nikâhın rüknü olan veli, "mücbir veli" durumundadır. Sırasıyla baba, dede; ana-baba bir erkek kardeş mücbir veli olurlar. Bakire olan kızın nzası olmasa da esas itibariyle bunlar kızı evlendirebilirier. Fakat, her ne kadar bu hüküm mutlak gibi görünüyorsa da, birtakım istisna ve şartlan vardır. Meselâ şu beş şart mevcutsa kızın velisinin izni alınmadan, sâdece kendisinin muvafakati ile nikâh akdedilir. Bu şartlar şunlardır:
1. Veli ile kız arasında herhangi bir şekilde düşmanlık varsa,
2. Kız ile damat adayı atasında bir düşmanlık varsa,
3. Damat adayı kıza mehir veremeyecek durumda fakir ise,
4. Mehr-i misil veremeyecek kadar maddî durumu müsait değilse,
5. Adam âmâ veya yaşlı ise.
Bu gibi durumlarda veli selâhiyetini kullansa da yapılan nikâh sahih olmaz. Çünkü kadının zor durumda olacağı, büyük bir huzursuzluk ve geçimsizlik içine gireceği baştan bellidir. Halbuki nikâhtaki esas maksat, eşlerin birbirinden memnun olarak yaşamaları, aile yuvasının dünyada iken bir saadet merkezi mahiyetinde bulunmasıdır.
Şafiî mezhebine göre, bir kıza denk ve uygun bir erkek talip olur, kız da arzu eder, fakat velisi evlendirmeye yanaşmaz mâni olursa, sorumlu sayılacağı gibi, veli olmaktan da düşer. Yine kıza denk ve uygun bir erkek talip olur, kız da razı olursa, fakat yine velisi (babası) bazı bölgelerimizde (bilhassa Şark vilâyetlerimizde) olduğu gibi fazla başlık talebinde bulunduğu takdirde mücbir veli olamaz, velayetine itibar edilmez. Artık velinin izninin şartı aranmaz. Mümkün olursa kız o talipli
ile evlendirilir. Veli mâni olursa büyük bir vebal altına girmiş olur. işte başlık belâsının yaygınlaştığı vilâyetlerimizde bu mahzurlu durumlar sık sık görülmekte, kızın velisi de, "velayet" selâhiyetini kullanarak bazı günahların ve huzursuzlukların doğmasına sebep olmaktadır.2
Nikâhta velinin izninin şart koşulması mezhepler arasında farklı olmakla beraber, bölgenin ve ailenin kendi şartlan ve âdetleri açısından önemlidir. Öyle zamanlar olur ki, kız tecrübesizliğinden, ilk anda bazı hususları tam düşünemediğinden, velilerinin memnuniyetsizlikle rine rağmen diretir, isteyen bir erkekle nikahlanırlar.
Fakat ileride pişman olacaklarını, kocasının kendisine denk olmadığını görür ve bir huzursuzluktur gider.
Böyle durumlarda velinin müsaadesini, rızasını almak hem bir İslâmî vecibedir, hem de büyüklere edep ve terbiyeye uygundur. Fakat bazı anlar da olur ki, yukarıda bîr miktar sözünü ettiğimiz gibi, pekçok bakımdan kızla erkek birbirlerine denk olduğu, fikren ve mizaç itibariyle birbirleriyle uyuşabilecekleri mümkünken, babanın bazı peşin fikirleri öne sürerek mâni olması halinde, onun rızasının bağlayıcı olmaması daha isabetli olacaktır. Bu durumda zaten Hanefî mezhebine göre nikâh caiz olduğundan ona tâbi olarak hareket edilir. .
1. Hukuk-i islâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, 2: 55-8.
2. el-Ümm, 5: 20; Şafiî ilmihali, s. 443.
“GİZLİ DİNİ NİKAH YAPTIRMAK” DOĞRU OLUR MU?
Zaman zaman kapıldığı öfkelerle pişman olacağı şeyler yapan bir adam Efendimize gelerek sormuştu:
– Beni Cennete götürecek bir iş haber ver ki onu yapayım da Cennete gideyim!
Efendimizin cevabı çok kısa ve net oldu.:
– Öfkeni yen, öfkene uyma, sana yeter!
Evet, öfke basite alınacak bir hal değildir. Nitekim öfkesini yenemeyen adam, tetiğe basar; bir insanı gözünü kırpmadan öldürüverir. Bundan sonrası ise ömür boyu pişmanlıktır...
Öfkenin bu türlü sonucundan dolayıdır ki Efendimiz sık sık ikazlarda bulunur:
– Öfkene uyma, öfkeni yen, öfkeni yut, öfkeye götüren tahrikten uzak dur, şayet cennete götürecek bir amel sahibi olmak istiyorsan!. diyerek çevresine uyarılarda bulunmuştur.
Sonucu mutlaka pişmanlık olan öfke konusunda bilinmesi gereken en mühim nokta, öfkenin tek çeşit olmamasıdır.
Bazıları öfkeyi sadece sinirsel bir şiddetten ibaret zannederler.
Halbuki öfkenin bir de cinsel tahrik sonucu duyulanı vardır ki, bu türlü cinsel öfke, tetiği çekip de gözünü kırpmadan adam öldürten sinirsel öfkeden daha korkunç sonuçludur.
Hatta cinsel öfkenin sinirsel öfkeden çok daha korkunç sonuçlar vereceğinden dolayıdır ki Efendimiz bu öfkeye sebep olacak tahrikçi görüntü ve çevrelerden uzak durmayı, mahremiyet sınırlarını aşmamayı, taşmamayı tenbih buyurmuş, bu konudaki ikazlarından birinde de şöyle çarpıcı bir uyarıda bulunmuştur:
– Cinsel duyguları ayaklanan insan, aklının ya tümünü ya da üçte ikisini yitirmiş insan gibidir. Yani her türlü riski göze alacak hale gelir, cinsel duyguları kabarıp isyana yönelen insan..
Evet tek ve tenha yerlerde iki yabancının göz göze, yüz yüze gelmesi, cinsel öfkenin yavaş yavaş kabarmasına zemin teşkil etmesi demektir. Önce masumca sohbetler, sonra el tutuşup tokalaşmalar, derken bir zaman gelir ki cinsel öfkenin kabarmış dalgaları tarafları sürükleyip götürmeye başlar. Olmayacak şeyleri olur hale getirmeye bile yönelirler. Tıpkı telefondaki kızcağızın çare arayışları gibi.
Bir kızcağız telefonun öbür ucundan soruyordu:
– Okuldaki arkadaşımla gizli dini nikah yapmak istiyoruz, ne dersiniz?.
Tepkili cevabım sert oldu herhalde.
– Ben, dedim, intiharın her türlüsüne karşıyım. Hayatının baharında bir genç kızın ailesinden habersiz gizli nikahla hayatını baştan riske sokması, büyük ihtimalle bir intihar gibidir. Erkek için aynı derecede olmasa da kız için sonuç bundan başkası değildir.
– Çaresi yok mu bunun? diye üsteledi kızcağız.
– Var, dedim. Hem de çok kolay.
Heyecanlandı:
– Lütfen onu söyleyin hemen.
– Resmi nikahla evlenmek. Böylece kendini ve aileni büyük bir yıkıma uğramaktan kurtarmak.
– Ama şu anda buna imkan yoktur. Ne ailem buna razı olur, ne de bizim okul ve yaş durumumuz buna müsaittir.
– Demek hem yaş, hem okul, hem de aile durumu müsait olmadığı halde, siz yine de gizlice dini nikahla evlenmeye cesaret edebiliyorsunuz. Bu acelenin sebebi ne ola ki?
– Uzun zamandır birlikte arkadaşlık etmekteyiz. Birbirimize çok alıştık. Önümüzdeki bu manileri düşünemez hale geldik sanki. Dini nikah yaptırmayı göze alıyoruz artık.
Evet cinsel öfkeye girecek kadar mahremiyet sınırlarını aşıp da yabancıyla yüz yüze göz göze yaşamaktan kaçınmamak, işte böyle sonucu düşünemez hale getirir tarafları. Ömür boyu pişmanlık duyacakları hatayı göze aldırır. Sadece kendilerini değil ailelerini de perişan hale sokarlar.
Kaldı ki, Şafiiye göre, velinin izni olmadan dini nikah yapılamaz.
Hanefi’de de, taraflar denk değilse velinin itiraz edip ayırma hakkı vardır
Bunlardan başka resmi nikahtan önce dini nikah yapmak da kanunen yasaktır artık.
Ama bütün bu engelleri cinsel öfkeye kapılanlar düşünemezler ki!..