
|

Türkiye'nin En Büyük
İslam Ansiklopedisi
Olma Yolunda Hızla Gelişen Bir Sitedir.
İslam Ansiklopedisi 2008 - 2021 ©
|
Kainatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır. Çünkü namaz kılan insanla kılmayan insan, namaz kılan milletle kılmayan millet arasındaki fark; ölülerle, diriler arasındaki fark kadardır. Ben, milletimin ölü değil, diri olmasını; Allah'a isyan eden millet değil, itaat eden bir millet olmasını istiyorum. Müslümanım diyen herkesin gayesi bu olmalıdır. Her müslüman, herkes benim kıbleme dönsün, herkes benim ibadet ettiğim Allah'a ibadet etsin gayesini taşımalıdır. Bunun için yaşamalıdır, gerekirse bunun için ölmelidir. Bu Allah'ın insanlara verdiği en büyük görev ve müslümanlar üzerindeki en büyük hakkıdır.
Namaz, dinin direğidir. O olmadan diğer ibadetlerin bir kıymeti olmayacaktır. Namazsız bir adam, direksiz, sütunsuz bir binaya benzer ve yıkılıp gitmesi, an meselesidir. Hadislerde geçen bazı müjdeli haberler; mesela, cömertlerin cennete gideceği haberi her ne kadar bir müjde olsa da bu, namaz kılan cömert için geçerlidir. Namazsız bir cömertlik işe yarasa da, insana cenneti garanti edemez.
Benim kalbim temiz deyip, o kalbi veren Allah’ın en çok istediği ibadeti yapmayan insan, sadece kendini aldatır. Çünkü, kalb ancak Allah’ı anmakla tatmin olur. Allah yoksa bir kalpte, o kalb dünya sevgisiyle dolu demektir. Bir insan namaz kılmıyorsa, kalbinde Allah’a karşı derin bir boşluk var demektir .
Namaz, imandan sonra gelen en büyük hakikattir. Allah pek çok yerde, imandan hemen sonra namazdan bahseder. Mü’minleri tarif ederken hep, “iman eden ve salih amel işleyen” şeklinde tarif eder. Salih amelin başı ise, namazdır. Pek çok yerde de, imandan sonra direk namazı getirir. Daha Bakara Suresi’sinin başında ‘gayba iman edenler ve namazı dosdoğru kılanlar’ şeklinde, Allah mü’minleri tarif eder.
Ensardan bir zat hurma bahçesinde namaz kılarken, gözü hurma salkımlarının gölgesine ilişir ve kendisine geldiğinde kaç rekat namaz kıldığını unutur. Sonra da Hazreti Osman’a gelerek, “Beni namazda oyalayan bu bahçeyi Allah yolunda feda etmek istiyorum” der. Hazreti Osman da bahçeyi elli bin dirheme satarak hazineye aktarır. O bahçe o tarihten sonra ‘elli binlik bahçe’ diye anılır. Evet, kuvvetli bir Allah inancına sahip olan sahabi, kendisini Allah’tan alıkoyan bahçesini yine Allah yolunda feda etmeyi hiç zor görmüyordu. Namaz onların nazarında buydu.
Namaz kılmak hem çok kolay hem de çok kârlı bir ticarettir. Beş vakit namaz, yirmidört altın seviyesinde olan günlük yirmidört saatin sadece bir saatini alır, fakat ebedi bir cennet hayatını insana müjdeler. Tüccar, elbette sermayesinin hepsini harcamaz, bir kısmını yanında tutar, ta ki, ilerde işe yarasın, işini devam ettirebilsin. Hepsini birden, hem de lüzumsuz bir iş için harcarsa neticede ne olacağı belli olur. Lüzumlu bir iş için harcasa bile dünya hayatı ebedi değilken, ne kadar lüzumlu olabilir?! Şimdi, günlük sermayesinin yirmiüç saatini bu kısa dünya hayatı için harcayıp da onun bir saatini ebedi hayatı için vermeyen insanın ne kadar zarar ettiği malumdur.
Namazdaki secde, kulun Allah’a en yakın olduğu andır. Efendimiz’in ifadesidir bu.
Namaz, günde beş defa Allah’a hesap vermenin adıdır. Bize çok değerli bir sermaye verilmiştir. Bu sermaye ömürdür. Ömrün de kendine göre bir hesabı vardır. Mü’min her an yaşadığı hayatın hesabını verme şuuruyla yaşar. Bu şuuru her zaman canlı tutan da beş vakit namazdır.
Namaz, günde beş defa insanın,Yüce Huzur’da küçüklüğünü bilmesidir. Günde beş defa Allah’ın huzurunda el pençe divan duran insan, elbette kendi küçüklüğünü hatırlayacak, neye ihtiyacı varsa, her şeye gücü yeten, her şeyi elinde bulunduran Allah’tan isteyecektir. Hazreti Ali radıyallahu anh’ı abdeste giderken bir titreme alırdı. Bu heyecanının ve ürpertisinin sebebini soranlara da ‘Biraz sonra Allah’ın huzuruna çıkacağım, nasıl titremeyeyim” derdi.
Namaz, günde beş defa günahlardan arınmadır. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor: “ Beş vakit namaz, herhangi birinizin evinin önünden akan ve günde beş defa yıkandığı suyu bol bir nehre benzer. Allah, beş vakit namaz sayesinde, günahları yok eder.” (Buhari-Müslim)
Ashabdan biri bir günah işlemiş, neticeyi de gelip Allah Resulü’ne bildirmişti. O sırada şu ayet indi: “ Gündüzün başı ve sonu ile, gecenin başlarında namaz kıl; çünkü iyi ameller, kötülükleri giderir.” Sahabi Allah Resulü’ne ‘bu ayet benim hakkımda mı indi’ diye sordu. Allah Resulü de “bütün ümmetim hakkında indi” buyurdu.
Bir başka Hadisinde Allah Resulü şöyle buyuruyor: “ Aralarında büyük günahlar işlenmedikçe, beş vakit namaz ve cuma namazı, günahlara keffarettir.”
Bir diğer Hadis de şöyle: “ Herhangi bir kimse, farz bir namazın vakti gelince onun abdestini tam alır, rükusunu tam yapar ve o namazı huşu ile (Allah’a saygıyla ve O’ndan korkarak) kılarsa, o namaz, o güne kadar işlemiş olduğu günahlara keffaret olur. Bu her zaman böyledir.”
Selman Farisi anlatıyor: “ Bir gün Allah Resulü ile beraber bir ağacın altında bulunuyorduk. Ağacın bir dalını aldı ve salladı. Daldaki yapraklar dökülünce bana ‘niçin böyle yaptığımı sormayacak mısın?’ dedi. Ben de niçin yaptığını sordum. Buyurdu ki: “ Bir müslüman güzelce abdest alır ve beş vakit namazı kılarsa, şu yapraklar döküldüğü gibi onun da günahları dökülür.”
Allah Resulü zamanında iki kardeş müslüman olur. Bir şehid olur diğeri de bir sene sonra ölür. Talha bin Ubeydullah rüyasında, sonra ölenin şehid olandan önce cennete girdiğini görür ve durumu hayretler içerisinde Allah Resulü’ne aktarır. Allah Resulü şöyle der: “ O sonradan ölen, şehid olan kardeşinden sonra, altı bin küsür rekat namazını kılmadı mı, Ramazan orucunu tutmadı mı? O halde iki kardeş arasında yerle gök arası kadar fark vardır.”
Allah Resulü’nün vefat ederken yaptığı vasiyetin tamamı şuydu: “ Aman namaza sarılın! Bakmakla yükümlü olduğunuz kimselerin (işçi, köle, cariye, yetim..vs.) hukukunu gözetin.” Efendimiz’in hizmetçisi olan Enes bin Malik diyor ki, ‘Canı boğazına gelene kadar, dili döndükçe bunu tekrar etti.’
Namaz, insanı bütün fuhşiyata ve kötülüklere karşı koruyan bir siperdir. Cenab-ı Hak, Ankebut sûresi, 45. Ayet’te şöyle buyuruyor: “ Hiç şüphe yok ki namaz, insanı çirkin işlerden ve haramlardan alıkor.” Fakat bu namaz, gerçekten, Allah’ı görüyor gibi kılınan namaz olmalı.
Namaz, mü’minin miracıdır. Namazın muhtevası, insanların çok engin düşünmelerine vesile olacak kadar geniştir. Namaz kılarken, derinlemesine bir aşk u şevk içinde Allah’ın huzurunda bulunmanın şuurunda olmaktan, onu Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasındaki cemaatten bir fert olarak kıldığını hissetmeye kadar; doğrudan doğruya kendisini meleklerin safları arasında görmekten, bir hamlede bizim ufkumuzu açan, Arş’ın örtüsüne alnını koyuyor gibi onu eda etmeye kadar geniş bir yelpazede namazı duyma şekilleri vardır. İnsanın bunda başarılı olmasının birinci şartı, namazı tıpkı bir Mirac veya Mirac’ın gölgesi gibi bilmesidir. Zira o, sadece yatıp kalkmaktan ibaret bir hareketler topluluğu değildir. Mü’min için her namaz bir Mirac vesilesidir. Ve mü’mine düşen de, her namazda farklı farklı boyutlarda bile olsa Miracını tamamlamaktır.
Namaz kılmak, bir tesbih, bir ta’zim(yüceltme) ve bir şükürdür. Namaza duran kimse, kendi kusurunu, günahını, küçüklüğünü, Allah’ın kusurdan, aczden uzak olduğunu ve O’nun büyüklüğünü hatırlayarak ‘sübhanallah’ ve ‘allahuekber’ der. Allah’ın sonsuz nimetine karşı sonsuz şükür gerekir. Fakat bu şükür mümkün değildir. Ancak, insan niyetiyle ve niyetini mümkün olduğunca amele dökerek bu şükrü yerine getirebilir. Bu da sağlam bir kulluk ve devamlı ibadetle olur. Kulluğun en görünen özelliği ve ibadetlerin özü ise namazdır. Namazda ‘elhamdülillah’ kelimesi bu şükrün dil ile ifadesidir.
Namaz kılmayı gerektiren deliller:
1- Başta Cenab-ı Hak, namazı emreder. O’nun kulu olan, O’nun biricik isteğini yerine getirmez mi?
2- Melek ve Peygamberler başta olmak üzere, bütün nurani şahsiyetler, en büyük şerefi Allah’a bağlılıkta bulmuşlar, bunu da namazla göstermişler. Allah Resulü, sabahlara kadar namaz kılmaktan ayakları şişiyordu. Neden böyle yaptığını söyleyenlere de, “Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?” diyordu.
Hazreti Ömer hançerlenmiş yatıyordu. Baygındı ve bir türlü ayıltamamışlardı. O sırada Misver bin Mahreme gelir. Durumu öğrenince, “O’na namazın geçtiğini söyleyin, hemen ayılır.” der. Ömer’e, “Yâ Ömer, namaz!” derler. Ömer, birden yerinden doğrulur ve “Öyle mi, vallahi namazı terkedenin İslam’da payı yoktur.” der. Ve sonra da vücudundan kan aka aka namaz kılar.
Hazreti Osman, gece kıldığı bir rekatlık namazda Kur’an’ın tamamını hatmediyordu.
Esved bin Yezid En Nehaî, Sahabi’nin arkasından yetişen en büyük insanlardan biriydi. İbadetiyle meşhurdu. Gece sabaha kadar, evinin damında bir sütun gibi durur ve namaz kılardı. Komşusunun çocuğu da O’nu gerçekten bir sütun zannederdi. Bir gün çocuk o sütunu yerinde göremez ve annesine “Anneciğim, şu damın üstündeki sütuna ne oldu?” diye sorar. Annesi şöyle cevap verir: “ Yavrum o sütun değildi. O, Esved’di. Bugün öldü.”
3- İnsan gayet aciz, küçük, güçsüz ve muhtac olarak yaratılmıştır. Bu durumunu telafi için mutlaka En Büyük, Sonsuz Kudret sahibi, Hiçbir şey muhtac olmayan Allah’a dayanmak, O’na bağlılığını ortaya koymak zorundadır. Bu da en iyi şekilde namazla olur. Çünkü günde beş defa insan O’nun huzuruna varır ve el pençe divan durur. Böyle biri için Allah, her şey demektir. Ayet şöyle der: “ Kul için Allah yetmez mi?” Evet, O’nu bulan her şeyi bulmuş, O’ndan kopan ise her şeyden mahrum kalmış demektir.
4- İnsan fıtraten(yaratılış ölarak) mutlaka birine kulluk yapacak şekilde yaratılmıştır. Görülüyor ki, Allah’tan başka her şeye gücü yeten, bütün ihtiyaçlara cevap verecek kimse yoktur. Öyleyse, O’na kulluk etmeli, O’ndan başkasının kapısını çalmamalı. Bu duyguyu da ifade eden ve canlı tutan, namazdır.
5- Namaz kılmak, diğer bütün varlıkların hukukunu gözetmek demektir. Çünkü, Kur’an’ın ifadesiyle kainatta her şey Allah’ı tesbih etmektedir. İbadetsiz özellikle de namazsız bir insan, kainatın bu ibadetini görmez, göremez. Çünkü herkes çevresine, kendi içinde bulunduğu psikoloji ile bakar. Ümitsizlik içinde kıvranan biri, herkesi ümitsiz zanneder. Bütün hadiseleri öyle yorumlar. Neşeden uçacak hale gelen biri de, herkesi neşeli zanneder. İbadetsiz biri de, her şeyi boş, vazifesiz zannederek onlara zulmeder.
6- Namaz kılmayan, aynı zamanda kendine zulmeder. Çünkü insanda, serpilip gelişmeyi, mükemmel hale gelmeyi bekleyen pek çok duygu ve kabiliyet vardır. Bütün bunların gelişip yararlı hale gelmesini Allah ibadete bağlamıştır. İbadet vesilesiyle insan, zamanla bir melek haline gelir. Hatta bir yerde meleklerin bile gıpta ettiği bir konuma sahip olabilir. İbadet edenle ibadet etmeyenin yaşadığı hayat, hayattan duyduğu lezzet bu duruma delildir. Yalnız insan gerçekten duya duya ibadet ettiği sürece bunu farkedecektir. Diğer türlü, geçiştirilerek yerine getirilen ibadetler, insanı sorumluluktan kurtarsa da bahsettiğimiz gelişmeyi yaşatmayacaktır.
NAMAZ HAKKINDA AYET VE HADİSLER
Cenab-ı Hak buyuruyor:
“ O mü’minler ki, gayba iman eder, namazı dosdoğru kılarlar.” (Bakara, 2/3)
“ Namaz kıl! Hiç şüphe yok ki namaz, insanı çirkin işlerden ve haramlardan alıkor.” (Ankebut, 29/45)
“Namazla ve sabırla Allah’tan yardım isteyin. O namaz Allah’tan korkanlar için ağır değildir.” ( Bakara, 2/45)
“Namaz, belli vakitlerde mü’minler üzerine farz kılınmıştır.” ( Nisa, 4/103)
“O münafıklar, namaza kalktıklarında üşene üşene kalkarlar.” (Nisa, 4/142)
Namaz Kur’an’da 87 defa zirkedilir.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyorlar:
“Namaz, dinin direğidir.”
“Namaz, mü’minin miracıdır.”
“Secde, kulun Allah’a en yakın olduğu andır.
“ Beş vakit namaz, herhangi birinizin evinin önünden akan ve günde beş defa yıkandığı suyu bol bir nehre benzer. Allah, beş vakit namaz sayesinde, günahları yok eder.”
“ Aralarında büyük günahlar işlenmedikçe, beş vakit namaz ve cuma namazı, günahlara keffarettir.”
“ Herhangi bir kimse, farz bir namazın vakti gelince onun abdestini tam alır, rükusunu tam yapar ve o namazı huşu ile (Allah’a saygıyla ve O’ndan korkarak) kılarsa, o namaz, o güne kadar işlemiş olduğu günahlara keffaret olur. Bu her zaman böyledir.”
Allah Resulü’nün vefat ederken yaptığı vasiyetin tamamı şuydu: “ Aman namaza sarılın! Bakmakla yükümlü olduğunuz kimselerin (işçi, köle, cariye, yetim..vs.) hukukunu gözetin.”
“Namazınızı veda namazı gibi kılın.”
|
|